Adil dünya inancı mı?

Seçil Sezen
Son YazılarıSeçil Sezen (tümünü gör)

İnsanların adil bir dünyada yaşadıklarına dair inanma ihtiyaçları vardır. Bu inanç bizim insan olarak yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılamak için güdülenmemizi, hayal kurmamızı, geleceğe dair planlar yapmamızı sağlar. Bir insanın elinden bu yaşadığı hayatın adil olduğu inancını; iyi yaşamı, sevgiyi, saygıyı, mutluluğu, iyi bir işi, iyi bir geleceği hak ettiği düşüncesini alırsanız kaos başlar. Bu kaos önce bireysel olarak yaşanır, bireyin adil dünya inancı yittikçe yansımaları toplumsal olarak görülür. Bireylerin ve dolayısıyla toplumun ruh sağlığının sağlanması ve korunması için adil dünya inancı önemli bir mekanizmadır.

Adil dünya inancına göre dünya adil bir yerdir, iyilerin başına hep iyi şeyler gelmeli ve kötülerin başına da hep kötü şeyler gelmelidir. Çünkü herkes hak ettiğini yaşar. Ama Lerner’ın (1975) da dediği gibi bu bir yanılsamadır. İnsanların her ne kadar kötülerin yaptıkları kötülükler nedeniyle cezalandırılacağı benzer şekilde iyilerin de iyiliklerinin ödüllendirileceğine dair eğilimleri olsa da yaşadığımız bu çağ bu hipotezin aksini kanıtlayan verilerle doludur.

Günlük yaşamda hangimiz kaç kez tanık olduğumuz ya da birebir yaşadığımız olumsuz bir olayda adil dünya inancına sarılabiliyoruz? Hangimiz “ben kötüyüm” ve “ben bunu hak etmiştim” diyebiliyor? Kurbanlar seçiyoruz ve kendi mağduriyetlerimizi belirginleștirip sürekli bir suçlu üretiyoruz. Fotoğrafta gördüğünüz bir kağıt toplayıcısının ekmek teknesi, bugün elinden zorla ve işkence ile alındı. O topladığı kağıtları ve arabasını vermemek için direndi çünkü kendince haklıydı, o onun işi ve iş yeriydi, üniformalı birileri geldi onun hem işini hem iş yerini gasp etti. Direnmek için haklı ve inandığı gerekçeleri vardı. Polisler de kendince haklıydı, zabıtalar da. Onlar da işini yapmalıydı, yaptılar da. Tüm mahalledeki karşı çıkan insanları tehdit ede ede, kağıt toplayıcısı çocuğa biber gazı sıka sıka, her sıkışlarında da gülerek işlerini yaptılar!!! İtiraz eden ve video çekenleri göz altına almak isteyerek işlerini yaptılar. Haklıydılar, onların işi buydu ve kimse onlara karşı gelemezdi. Şimdi burada kim iyi kim kötü, kim adil dünya inancına göre cezalandırılmalı ya da ödüllendirilmeli? Peki polislere amirleri “çok iyi iş çıkardınız” demeli mi? O mahalledeki insanlar “fazla mı duygusallar”!?!?!? Kim kurban? Çocuk mu, polis mi, mahalleli mi!?!? Bu olayda bir masum kurban var, yine bu adil dünya inancına göre bu kurban bizim inancımızı tehdit ediyor. Çünkü biz herkesin kendi hak ettiğini yaşadığına o kadar kaptırmışız ki bu masum kurbanın varlığı bu düşünceyi yıkabilir. Bu da bireyin güvende hissedișini tehdit eder. Kişi kendi için, bu tehditle baş etmek için ne yapabilir? Cok basit, ya kurbandan yana olacak ve ona yardım edecektir ya da kurbanı suçlayacak ve değersizleștirecektir. Kimine göre bu bir çarpıtmadır. Evet o kadar kişisel bir akıl yürütme ki insanın aklına kime göre neye göre sorusu geliyor!  Eğer kurbanı suçlamayı seçerse birey, işte bu noktada toplumsal sonuçları görebiliriz. Bu olayda yaşandığı gibi, bir çocuk vardı, polis tarafından ve polisin dayandığı genelgeler tarafından suçlu ilan edildi. Ama diğer tarafta mahalledeki bizler çocuğa yardım etmeyi seçenler vardı. İki grup arasında kaos çıktı, toplumsal sonuçlarını birebir yaşadık, göz altıyla, korkuyla tehdit edildik.

Sonuç olarak bir gün bir genelge çıkar ve daha önce çıkan genelgenin tamamen tersidir ve onu bitirir. Daha önceki genelgeye göre yaşayanlar yenisi yüzünden artık suçludur. Daha önce destekleyen, maaşlı personel bile yapan genelge bir bakmışsınız ertesi gün yaptığınız işi suç, sizi de suçlu ilan eder!

Evet dünya sandığımız gibi adil bir yer değil, bu bir yanılsama fakat insanların kendilerini güvende hissetmeleri için bu inanca ihtiyaçları var. Sizi bilmem ama önce bir kadın, bir birey, bir insan olarak ben kendimi bu yaşadığım ülkede güvende hissetmiyorum. Bunun sorumlusu ben değilim!!!

Paylaş

İlgili Yazılar